Perşembe, Haziran 10, 2010

Fatih-Harbiye/ devam

"Izdırabın verdiği intibah zamanlarında, kendi kendini aldatmak, başkalarını kandırmak kadar basit değildir ve insan kendi içindeki adaletten ürkmeye başlar"


".....bunun için, babasına karşı gücenmiş ve kederli görünmeye karar verdi. Bu taze ihtiras, gayesine doğru, dişi bir canavar çevikliğiyle atlarken ezeceği ihtiyar kalbe tamamıyla kayıtsızdı.Belki o an için....."




Bizlerin de ihtirasla ezdiğimiz ihtiyar ve genç kalpler oluyor değil mi?.Belki fark ederek, belki etmeyerek...







"Ferit bir daha güldü:

- Evet, dedi, bizde medeniyet fikri, bir kültür meselesi olarak anlaşılmaz. Hele kadınlar bunu bir fantezinin hududu içinde görüyorlar. Fakat bence bu, daha iyi.

-Neden?

-Kadınlar, medeniyeti gözleriyle anlamaya mahkumdur. Bunlar, hakiki medeniyetçilerden daha bahtiyardırlar: şekillerle iktifa ederler ve renklerin değişmesi onları eğlendirir. Fakat hakiki terakkiye inanan, kültür sahibi bir İngiliz kızın sükutu hayalini düşün ! Her şeye vasıl olmuş, fakat hiçbir şey bulamamıştır. İçlerinde intihar edenler var. Bu daha fena. Zira onlar için medeniyet, cazip bir renkler aleminden ibaret değildir. Onlar bütün ümitlerini insanlığın muhteva olarak tekamülüne bağlamışlar ve büyük harp misaliyle de aldandıklarını anlamışlardır. Onlar ideal sahibidirler; bizimkiler fantezi düşkünü; onların aldanışı daha korkunçtur. "



Velhasıl, Fatih-Harbiye kitabı, Peyami Safa'nın özellikle gençler tarafından okunması gereken bir eseri..Batılılaşma ile kendi kültürümüz arasında gidip gelen bir gençliğin romanı..üstelik unuttuğumuz, çok latif bazı kelimeleri de hafızamıza kazandıran hoş bir dili var..bu kitaptan da aktarmak istediklerim bu kadar efendim...sevgilerimle
 
Foto: Ozan

Etiketler: ,

Fatih- Harbiye/ Zaaf anları hakkında bir not


M.Noraliya'nın Koltuğu'ndan sonra Peyami Safa'nın romanlarına kendimi kaptırdım. Fatih-Harbiye'nin daha ilk sayfalarından birindeki şu tespiti çok yerinde buldum:
"Zaaf anlarında, insanın can sıkıcı bir vakayı tahsis edemeyerek umumileştirmesi ve bir felaketi aynı seri içindeki bütün menfi ihtimallere teşmilederek hepsini hakikat gibi görmesi yüzünden Şinasi de Neriman'ın arkadaşı tarafından davet edilememesinin hususi sebeplerini araştıramıyor, bütün Darülelhan (Konservatuar) kızlarının kendisinden hoşlanmadığını zannetmeye kadar varıyordu"..



Öyleyse bir not düşeyim buraya


Zaaf anında "sakin olmalı"..ortada bir yanlış varsa o yanlışa odaklanmalı.."herşeyi birden yanlış sanmamalı" "tek bir olayı genellememeli" "sinirlenmemeli"...


Sakin olup bu zaaftan kurtulmalı...

 
foto:orgutcayli

Etiketler: ,

Matmazel Noraliya'nın koltuğu- Peyami Safa


"Benim ki bütün amalim sendedir, ey avalimin vahdaniyeti, ey vahdaniyetlerin sultanı beni bensiz bırak, sensiz bırakma"...

"Bir tek kişi iyilik ve güzellikle meşgul olsa dahi evler, şehirler, memleketler ve milletler büyük bir saadetle şaduman olurlar. Böyle kimseler yalnız kendi kendilerini tahsis etmekle kalmazlar; rast geldikleri insanlır da hür ve serazat bir ruh ile doldururlar" Philon



"Bir arzu eyledimse aksi oldu. Bunda bir hikmet vardır ve bundaki hikmet bendeki arzuyu öldürmek değilse nedir?"



..



''Delilik şüphesiz aptallıktan iyidir. Delilik var olmuş bir zekanın yok oluşudur; aptallık, var olmamış bir zekanın var olmamağa devam edişidir. Deliliğin hiç olmazsı mazisi şanlı. Aptallığın şerefli bir tarihi bile yok."



...Ferid ağlamağa başladı. Nasıl biz, hislerimizin uşakları, nasıl onların kölesi oluyoruz? Nasıl, ben bu kadını öldürmeyi düşünecek kadar onun bende bıraktığı iyi tesir ve hatıralara ihanet edebiliyorum? Onu ben öldürmedim fakat öldüren adamla suç ortağı değil miyim?...



....Eğer bana "bu budur bu"dan başka bir şey söylemeyen müsbet felsefeyi aşamazsam, aklın tamamiyle lüzumsuzluğuna inanacağım. Abes bir varlık nizamı içinde akıl bir körbarsak kadar vazifesizdir. İç güdünün yerini almaya niçin boşuna uğraşıyor? Bu kitaplara ne lüzum var? Maymunun bunlara ve elektriğe ihtiyacı yok. Bir sebepsizlik ve hikmetsizlik nafileliği içinde insan düşüncesinden daha maskara bir mana avcısı olur mu? Avını kendi yaratıyor, sonra onu avlamaya çalışıyor. Evvela buluyor, kendi eserini buluyor, sonra onu arıyor. Kendi kendisiyle saklambaç oynayan bir delinin yanında tımarhanelik deliler daha normal değil midirler? Eğer insanın aradığı mana kendi icadı değilse, manaya mana veren kendisi değilse, bu, Allah'ın hikmetinden başka nedir ki? Bir zerresi insanın şuuruna dolan muazzam bir şuurun niyetinden başka nedir ki?".......







"İnsanlar çocukları numunei imtisal ittihaz edip kalblerini tasfiye edecekleri yerde onlara da kendi ihtiraslarını telkin ile saffe-i ahlakiyelerini bozarlar. Fıtratın elinden lekesiz doğan bu vicdanı kirletirler. Hemen Cenabıhak bu masumu cihanın ve asrın ve muhitin fena telkinatından vikaye buyursun, amin. "



Romandaki etkilendiğim bölümlerden sadece bir kaç tanesi..

Peyami Safanın ruh ve karakter üzerindeki çalışmaları, tespitleri cümleleri çok yerinde..



Bu esinle devam ettiğim diğer kitaplarından da notlar aktarmaya çalışacağım..

Etiketler: ,

Pazartesi, Eylül 14, 2009

Bir Klasik, kitap fuarı


Kitap ne engin bir deryadır, içine daldığınızda akla hayale sığmaz manzaralarla karşılaştığınız..Bir satırla nice hülyaya daldığınız, alemden aleme dolaştığınız..

Çocukluğumdan beri her yıl Ramazan ayında düzenlenen Kocatepe Kitap Fuarı'na giderken ayrı bir heyecan sarıyor beni. Kitaplara dokunmak, merak etmek, bir an önce okumak isteme heyecanı.. Bugün heybemizde toplananlardan bazıları:

ÇÖL/DENİZ Hz.Hatice - Sibel Eraslan (Siret-i Meryem'den sonra çok merak ettiğim bir kitap)
OTOYOL UYKUSU- Kemal Sayar (Psikiyatrist Dr.Kemal Sayar'ın hep denemelerini okumaya alışkındık, bu kez bir öykü kitabıyla karşıladı bizi, sevindim :)
HER ŞEYİN BİR ANLAMI VAR- Kemal Sayar
TAHİR SAMİ BEY'İN ÖZEL HAYATI- Mustafa Kutlu (Nicedir öykü okumuyorum, öykü deyince aklıma Mustafa Kutlu geliyor, bu kitabı da internette görmüş ve merak etmiştim, okumak için sabırsızlanıyorum)
HUZUR- Ahmet Hamdi Tanpınar (Türk Edebiyatı kitaplarına bakarken Huzur'un bu Dergah yayınlarından çıkan enfes kapaklı baskısını almadan edemedim)
KURAN'DA KİM KİMDİR? - Abdülkadir Süphandağı&Hüseyin Kerim Ece (Evs, Eykeliler, Feta, Mele', Azer ... kimdir?..Kur'anda geçen kavimler, kişiler, bir sözlük gibi alfabetik sırayla ayetler eşliğinde anlatılmış, çok güzel, her kitaplıkta bulunması gereken bir esere benziyor..)
KATRE-İ MATEM: İskender Pala
SU KASİDESİ: İskender Pala (Lise yıllarında edebiyat dersinde ders olarak işlediğimiz su kasidesini yeniden, İskender Pala diliyle okumak ..ne güzel:)
İKİ DİRHEM BİR ÇEKİRDEK: İskender Pala (Aile toplantımızda bilmediğimiz deyimler sözkonusu olmuş, yeğenim Feyzanurun Melek Çe adlı yazarın "Deyim mi Demeyim mi" kitabından bir kaç deyim okumuştuk, büyükler için deyimlerle ilgili bu kitap geldi aklıma, neden evimizde yok ki dedim :)
ARABA SEVDASI- Recaizade Mahmut Ekrem (Lisede edebiyat öğretmenimiz herbirimize bir edebiyatçı rolü vermişti, ben Recaizade Mahmut Ekrem olmuştum :) Hep ilk realist roman ilk realist roman der dururuz da, Araba Sevdasını okumuş muydum hatırlayamadım ve kitaplığıma antik türk klasikleri baskısını ekledim
ve eşimin aldığı bir kaç tarih kitabı ile bugünkü fuar turumuzu tamamladık..Ama heyecanı hala içimde :)

Etiketler: , , , , , , , , , ,

Pazartesi, Ağustos 03, 2009

Elif Şafak/Aşk


“Kainatın da tıpkı bizim gibi nazenin bir kalbi ve düzenli bir kalp atışı var. Seneler var ki nereye gidersem gideyim o sesi dinledim. Her bir insanı Yaradan’ın emaneti saklı bir cevher addedip, anlattıklarına kulak verdim.”..diyor Elif ŞafakRoman karakteri “Aziz”in kaleminden..AŞK kitabı, Mevlana’nın Şems-i Tebrizi ile buluşmasından, değişimine, dönüşümüne ve sonrasına kadar pek çok şeyi eksen alarak, ilahi Aşk merkezli bir eksende, beşeri aşkı da es geçmeyerek dönüp duruyor semazen gibi..2008 ile 1200’lü yıllar arasında zikzak çizerek gelip giden kelimeler, cümleler, kurgular bir bütün olarak düşünüldüğünde oldukça yerine oturmuş. Ancak, menkıbe dinlemeye alışkın bir kulak için çokça tekrardan oluşan, bilindik öyküleri bir kronolojik sırada sunan, ve Şems-i Tebrizi’nin adıyla yazılmış kuralları bir bir sıralayan cümleler gözlerinizin sayfadan sayfaya sıçramasına ve dikkat dağınıklığına neden olabiliyor.Bir de Kırk Kural’ın “gerçek” bir kişiye atfedilmiş “kurgu” sözler olması hasebiyle Şems-i Tebrizi yerine romandaki kahraman Aziz Z. Zahara’ya atfedilmesi daha uygun olabilirdi.Bunun dışında çok güzel cümleler kurulmuş kitapta, özlü sözler. Hatta bazen o kadar peş peşe geliyorlar ki, birini özümsemeden diğeriyle karşılaşıyorsunuz.İlk 200 sayfada kitabı okurken sıkılmışken, sonraki 200 küsur sayfada Mevlana ile Şems arasındaki bağlantıyı bu kadar sade bir dille ve anlaşılır biçimde anlattığı için memnun kaldım. Mevlana’nın kabuğundan çıkmamış bir alimken tanıştığı Şems-i Tebrizi’nin kendisini nasıl değiştirip dönüştürdüğünü ve Mesnevi’nin nasıl “yazdırıldığı”nı gerçekten güzel bir üslupla anlatmıştı. Nasıl evrensel bir görüşe sahip olup tüm canlara kucak açacak bir hale geldiğini..Lakin şuraya değinmeden geçemeyeceğim, post-modern bu romanın, 2008’de Amerikalı bir bayanın hayatından dem vuran bölümlerini yani Boston bölümlerini çıkardığımızda, geniş kitlelerin burun kıvıracağı bir “dini” esere dönüşebilecek olan AŞK romanı, sadece sunumun değiştirilip böyle bir kurguya oturtulması ve böylesi bir tanıtımla şu anda 200 bini aşkın satması ilginç geliyor bana. İlginç ve bir o kadar sevindirici. Çünkü bugün, dini bir vecize duyduğunda yüzünü çeviren okuyucu kitleleri, yüzyıllardır dile ve gönle düşmüş hakikat nağmelerinden birkaç cümle olsun duymuş olacaklar. Gerçi yine de magazinperver toplumumuz bu kitaptaki onlarca hakikatli söz dururken, kitap hakkında ilk ve öncelikli olarak “Mevlana hemcinsine mi ilgi duyuyordu” gibi anlamsız, yersiz ve asla yakıştırılamayacak bir konuyu cımbızla çekip bu minvalde tartışmalar çıkarmaktan da geri durmuyordu. Sufi kaynaklı bir eserin totalinden edinilen sonuç bu muydu?..Bu kadar aşağı ve basit olabilir miydi?..Bu konuda Elif Şafak da kitapta önlemini almış aslında, Şems-i Tebrizi’nin dilinden “Babanla aramızdaki bağın derinliğini anlayamayanlara söyle, önce kendi zihinlerindeki kiri pası temizlesinler!” diye bir bölümlük bir açıklama koymuş..Ama demek ki bazıları kitabı sadece popüler diye, D&R’ın vitrininin yarısını kaplamış diye, ortamlarda herkes bu kitabı konuşuyor diye okuyor/okumuyor olmalı ki, rikkatlerini bu noktaya verememişler.“Her kelam, her kulağa uymazmış”.. diyor yazar kitabında. Bu kitaptaki her cümle de her kulağa uymamış olabilir, tabii benim de..Ama şu bir gerçek ki, AŞK büyük kitlelere hitap edebilecek denli akıcı ve sade bir dille yazılmış, üzerinde emek harcanmış, Sufi öğretilerini değiştirmeden/yontmadan sunmuş ve uzun süre en çok okunanlar arasında kalmayı hak edecek bir kitap bana göre...

Etiketler: , , , , , ,

Perşembe, Temmuz 23, 2009



Bundan dört beş yıl önce bizi sürükleyip götüren Aynalar Koridorunda Aşk kitabınının yazarı Mustafa Ulusoy'un son kitabını bitirdim bugün. İnsanın Temel Acıları üçlemesinin ikincisi olan bu kitap, birincisi kadar etkileyiciydi. Yine de ben belki de zaman ve mekanın verdiği etkiyle Aynalar Koridorunda Aşk'tan

daha fazla etkilenmiştim.
Her iki kitabı da tavsiye ediyor ve ikinci kitap olan "Giderken Bana Bir Şeyler Söyle" kitabından altını çizdiğim bir kaç bölümü burada paylaşmak istiyorum.




“Hiç kimsenin bilmediği büyük bir aşk mı, herkesin bildiği küçük bir aşk mı tercih edilir?” diye sordu kendine. “Ne fark eder ki” dedi sonra, “ister küçük ister büyük olsun, her aşkın üzerine ölümün gölgesi düşmüyor mu? Hepimiz ölünce içimizde taşıdığımız kendimize ve başkalarına ait öykülerle birlikte gitmiyor muyuz?”
Ne aşkın peşindeydi insan, ne de öykünün. Kalıcı bir öykünün, sonsuza dek sürecek bir öykünün, mezar taşlarının altında kalmayacak bir öykünün peşindeydi. Unutulmayı, hele sonsuz unutulmayı hayal etmek bile tir tir titremesine, alnında soğuk terler dökmesine yetiyordu.
Turuncu öyküsünü anlatırken, Dr. Mavi, “Ben buna büyük suskunluk adını veriyorum. İnsanlar, en gereksiz şeyleri konuşmaya çok hevesli olmalarına rağmen, sıra ölüme gelince büyük bir suskunluğa bürünüyorlar..”

***

İyi şeyleri kendimize mal edip, bunlardan narsistik haz almak ama kötü görünen olayları Yaratıcı’ya mal edip sorumluluklarımızdan kaçınmak adil bir tutum gibi gelmiyor bana..
***
Kendini neden sımsıkı tutuyorsun, neden bırakmıyorsun? Elin bile uzun süre sıksan ağrır, güçsüzleşir. Yıllarca sıkı sıkıya tuttun duygularını. ….

***
Temel bir şartı vardı Yaratıcı’nın. Yanlış eyleminizin yanlış olduğunu ifade edin, pişmanlık duyun. Ve güzel eylemlerde bulunun.
***

Ve daha nice altını çizdiğim satır Mustafa Ulusoy’un son kitabından.

Mutlaka her iki kitap da tecrübe edilmeli diye düşünüyorum.

Etiketler: , , ,

Pazar, Mart 18, 2007

Aşk ve Cinayet Koleksiyonu- Ahmet Savaş

Yıllar önce okuduğum bir kitabı paylaşmak istiyorum şimdi..Ahmet Savaş'ın "Aşk ve Cinayet Koleksiyonu"..Önce yazarın önsöz mahiyetindeki yazısıyla başlayalım:
Bundan yıllar önce, insanların ruhlarını paramparça edecek, onları girdaplara sürükleyecek kitaplar yazmayı düşlerdim...Şimdi farkına varıyorum ki bu çok aptalca...İnsanların bunları bir kitapta bularak şaşkınlığa düşmeleri, ruhlarının karmakarışık olması söz konusu değil... İnsanlar zaten hayatlarında yaşıyorlar, bir zamanlar sadece hayallerimizde görebileceğimiz bütün imkansız olanları...Yaşanmayan yazıldığında, karışacak, paramparça olacak ve girdaplara sürüklenecekti insanların ruhları...
Ve altını çizdiklerim:
"Her insan bir koleksiyoncuydu aslında..
Hayatında en çok neyi sevmişse, neyi değerli ve paha biçilmez bulmuşsa, onun koleksiyonunu yaptı..
Bu sebeptir kimimizin aşklar, kimimizin cinayetler, kimimizin servetler biriktirmesi...Ama bu dünyanın en zengin koleksiyoncuları, bütün canlılardan önce uyanıp, gökyüzünü arşınlayan alaycı kargalardır..."

"Hayatınız size lazım mı?
Ölümden mi yoksa hayattan mı kaçmak istiyorsunuz?
Hangisi daha korkutucu peki? Hayat mı ölüm mü?
Ölüm bir defada geliyor ve gidiyor..Ya hayat kaç defa öldürüyor sizi?..
İyi düşünün, hayatınız size lazım mı?
Hayattan mı yoksa kendinizden mi kaçmak istiyorsunuz? Yaşadıkça eksildiğinizi hissediyor musunuz?
Güneş milyonlarca yıldır eskimeden doğduğu halde, biz uyandığımız her yeni günde neden eskiyoruz, cevabını verebiliyor musunuz?"

ve 18 yaşındaki aşk-ı bekanın kitabı okurken "Bir kedinin kuyruğunu yakalama çabasıydı aşk" yazısının arkasına bir kenara iliştirdiği notla karşılaşıyorum:
"aşkı yakalayamamanın tek nedeni ondan korkmaktı..
korkarak atılan adımları tanırdı aşk ..korktukça kaçardı..
kaçtıkça kovalamak arzusu uyandırırdı.
henüz etrafta göremezsin yakalayanı, yakalayan, yakaladığı gibi uçar gider çünkü !"
Yazarımızın yazdıklarıyla devam edelim..
"Biraz da olmayanın içinde var olanı aramaktır, hayat dediğimiz yolculuğun özü"..

Kitabın içinde "Bir ateistin duasını duymak isterdim" "Martı Balığa aşık oldu" "Amenna" "Hiçkimse olmak isteyen bir adam" gibi çok güzel yazılar var ama hepsini yazmak ne mümkün..
Ama Bir ateistin duasını duymak isterdim yazısı için link ekliyorum.

Etiketler: , , , ,

Andre Gide-Batak



Bir vakit bir kitapçıda dolaşıyorken, L&M Yayınlarının bu zarf şeklinde sunduğu Dünya Edebiyatı serisine rastlamıştım. Andre Gide'in Dar Kapı eserini okuyup beğendiğim için, bu kitabı da okumak istemiştim. Kitabın hacminin epey küçültülmüş olmasından mıdır bilmiyorum, içeriği de epey azaltılmış gibi geldi bana. Kitaptan altını çizdiğim yerleri paylaşmak isterim -çok fazla çizmemiş olsam da-

-Evet bayım! Ava çıkan balıkçının hikayesi;çamur kurtlarını o kadar lezzetli bulur ki, onları oltaya takıp yem yapacağına yer. Ve doğal olarak hiç balık tutamaz.

Bir kitap..Bir kitap aynı bir yumurta gibi dolu, kapalı ve yalındır. İçine hiçbir şey katamazsınız, bir iğne bile. Zorlayamazsınız, şekli anında bozulur.

..Herkese anlatmanın tek yolu, her yeni zihne aynı şeyi farklı kılıfla sunmaktır...İstemeyi öğretemezsiniz insanlara-Velle non discitur- onları yalnızca etkileyebilirsiniz. ..

-Bayım, ben etrafımda hasta insanlar gördüğüm zaman endişe ederim. Eğer onları iyileştirmeye çalışmayacaksam, iyileşmelerine mani olacağım korkusuyla, en azından onlara hasta olduklarını göstermenin yollarını ararım. ..

Etiketler: , , ,

Cuma, Kasım 03, 2006

KÜÇÜK PRENS




Küçük Prens'i çok küçükken okumadım..Büyümüştüm okuduğumda, ama çok beğenmiş ve mutlu olmuştum okuduğumda..
İşte bir kaç not:

"Büyükler sayılara bayılırlar. Yeni bir arkadaş edindiniz diyelim; onun hakkında hiçbir zaman asıl sormaları gerekenleri sormazlar.
"Sesi nasıl"demezler örneğin, ya da "Hangi oyunları sever?Kelebek koleksiyonu var mı?" diye sormazlar..Onun yerine "Kaç yaşında" derler.."Kaç kardeşi var?" "Kaç kilo" "Babası kaç para kazanıyor?" Ancak bu sayılarla tanıyabileceklerini sanırlar arkadaşınızı...

"Kelebeklerle tanışmak istiyorsam, bir iki tırtıla katlanmayı öğrenmek zorundayım"..

"İnsanların artık anlamaya zamanları yok. Dükkanlardan her istediklerini satın alıyorlar. Ama dostluk satılan bir dükkan olmadığı için dostları yok artık"..

"İnsan yalnız yüreğiyle doğruyu görebilir. Asıl görülmesi gerekeni gözler göremez"...

"Gülünü senin için önemli kılan, onun için harcamış olduğun zamandır"


Küçük Prens Kitabını Okumak isteyenler için

e-kitap adresi:
http://www.1001kitap.com/Cocuk/kucuk_prens/index.html

Cumartesi, Ekim 14, 2006

Books for ChiLdReN !...


Books for ChiLdReN !...
Originally uploaded by aşk-ı beka.

Yeğenim Feyzanur'a aldığımız kitaplar :)

Çocukken kitap okumayı çok çok severdim..Hala da vazgeçemiyorum kitaplardan. Sanırım bunda çocukluğumun payı büyük.. 10 Yaşındaki yeğenim Feyzanur da kitap okumayı seviyor ve ben o okudukça çok mutlu oluyorum..
Hayal dünyaları ve ufukları geniş oluyor çocukların okudukça..

Ve şimdilerde, bizim çocukluğumuza göre-ki topu topu 10 yıl oldu:)- çok daha güzel çok daha çeşitli eserler var..

Çok güzel çalışmalar var..

Okuyalım, çocuklarımıza, kardeşlerimize, yeğenlerimize, komşu çocuklarına da okutalım efendim :)

Bir de bugün, Feyzanur, kendinden 4-5 yaş küçük bir kız çocuğuna kardeşi Furkan'a aldığı bir kitabı hediye etti:) çok mutlu olduk..
Paylaşmak güzel..Paylaşımlara devam edelim..
Hayırlı Ramazanlar !...

Pazar, Ekim 08, 2006

Kocatepe Kitap Fuarı


Kocatepe Kitap Fuarı
Originally uploaded by aşk-ı beka.

Her yıl en az 5-6 kez uğramaya çalıştığım fuardan heybemize ilk düşenler bunlar oldu..İnşallah devamı olacak..:)
Bir de resimde olmayan Fardipli Sinha isimli roman vardı bugün heybemizde..Bir de Nuriye Akman'la çekilmiş fotoğraf..çok hoş bir sohbetti..
Güzel bir gündü vesselam..
Dostlarla olunca güzel olmaz mı hiç !...

Kitaplarımız:
Örtü- Nuriye Akman-Doğan Kitap:
Nefes isimli romanını okuduktan sonra Nuriye Akman'ın sıradaki eserini sabırsızlıkla bekliyordum ve görür görmez bu yeni eseri okumak istedim..

Siyah ve Yeşil-Necmettin Şahiner- İnsan yayınları:
Daha önce "Aynasını Arayan Adam" ve "Bir Çöl Hikayesi" kitaplarını okuduğum Necmettin Şahiner'in üslubunu çok beğendiğim için bütün kitaplarını okumaya karar vermiştim. Bugün sadece bu eserini bulabildim. Kur'anda siyah ve yeşil kavramını işliyor bu kitapta..Diğer kitapları da tavsiye listem içinde yer alıyor..

Tuz Yangını-Mehmet Akar- Timaş
Hayalsevda blogunun sahibi "mirdad"beyefendinin tavsiyesi üzerine edindiğim bir kitap. İzzet ve İffete dair çok hoş yazılar içeriyor..

Cam ve Elmas-Sadık Yalsızuçanlar-Timaş
Genel olarak kitaplarını sevdiğim bir yazar olan Sadık Yalsızuçanlar'ın bu kitabını uzun zamandır merak ediyordum.Bugün o da heybemize katılanlardan oldu..

Kuantum Diliyle Kainatın Hecesi-Hakan Yalman-Yeni Asya Yay.
Gece Yolculuğu programında Kubilay Aktaş ile birlikte program yapan Hakan Yalman abinin çok merak ettiğim eseri..

Cam Irmağı Taş Gemi-Nazan Bekiroğlu-Timaş
Sevdiğim bir yazar olan Nazan Bekiroğlu'nun daha önce roman ve denemelerini okumuştum, ilk defa bir öykü kitabını okuyacağım, üslubunu beğendiğim bir yazar olduğu için tereddütsüz aldığım bir eser..

Sarıkamış-İsmail Bilgin-Timaş
Bir televizyon programında tanıtımını izlediğim bu kitapta beni etkileyen şey, olayların o sırada yaşanıyormuşcasına canlı anlatılması olmuştu..

Fardipli Sinha- Mehmet Ali Bulut- Bilge
Uzun zamandır arkadaşlarımın tavsiye ettiği bir romandı..Sonunda o da listeye dahil oldu :)

fuarın bu ilk turunda edindiğimiz kitapların listesi böyle..
inşallah devamı gelecek..

Cumartesi, Ekim 07, 2006


KAYIP GÜL

Serdar Özkan
2.Baskı:2004
Doğan Kitap


Sevgili kuzenim Ayşe'nin tavsiyesiyle okuduğum bu kitabı çok beğendim..
Akıcı, bir çırpıda okunabilen, güzel bir kurguya sahip bu roman..

Kitabın arka kapağından eklemek istediğim iki paragraf:

"Hatırlıyor musun, güneşli günlerde sana akın akın koşanlar güz gelince bir bir terk etmeye başlıyorlardı seni. Kış iyice bastırınca da hiç kimseyi bulamıyordun yanında. Gururun seni yalnız bırakıyordu ve o kuru gururun yüzünden ağlayamıyordun bile. Bahardaki övgüler seni ne kadar yükseltmişse, sonbahardaki düşüşün de o denli yüksekten oluyordu. Havanın değişmesi yerle bir ediveriyordu seni..Oysa bir gün için bu böyle mi?..Bir gül için, güz demek, yağmur demek..Güz demek, bahara hazırlık demek..

Üzgünüm dostum ama, sana tutkuyla bağlananlar bir gün seni terk edecekler.
Çünkü onlar sana değil, kendi tutkularına tapıyorlar yalnızca. Bir gün gelecek, o tutkuları başka bir tanrıça bulacak. Senden daha güzel, daha güçlü, daha yüce bir tanrıça ! İşte o zaman sen unutulacaksın. Kendini onların övgüleriyle var ettiğin için de, unutulduğun zaman yok olup gideceksin. "..



ve altını çizdiğim paragraflardan bir kaç bölüm aktarmalıyım buraya..:

...Sanki aynam kırılmıştı da, Başkalarının övgülerini görebilmek için Başkaları'na bakmak zorunda kalmış, takdirlerini kaybetmemek uğruna onlarla "iyi geçinmeye" mahkum edilmiştim. Kendimi onların beklentilerine cevap vermek zorunda hissetmem, beni en büyük düşümden, seni arayıp bulmaktan alıkoyuyordu..
diyor Diana..

Bu paragrafları okuyunca, bu "fikir" ağırlıklı bir kitap mı diyebilirsiniz, aslında bir roman, ama benim en çok beğendiğim yerlerden biri olduğu için bu bölümü paylaştım..

Aslında, annesinin vefatından sonra, ikiz kardeşini aramaya çıkan Diana'nın öyküsü bu kitap..



İyi okumalar efendim..:)

Free Counter
Free Counter